Mortal Kombat 1992 yılında piyasaya surduruldu. O zamanlar, her tarafta internet kafeler, PS3 salonları falan yok.İnternet kafe yerine arcade salonları var.Oyun seçenekleri şimdiki kadar zengin değil. Her türden tek bir oyun mevcut.(şimdi geçelim yepyeni özelliklere).Warner Bros. oyun yayımlanmadan önce, yep yeni bir Mortal Kombat ile oyuncuların karşısına çıkacaklarını, yeni geliştirilen oyunun serinin başarısız oyunlarının bir parçası olmayacağını belirtmişti. Mortal Kombat 9'a ilk girdiğinizde, sizleri dövüş oyunlarından alışık olduğunuz bir menü karşılıyor. Story mode, versus mode, online mod gibi seçeneklerden birini seçerek oyuna başlayabiliyorsunuz. 26 farklı karakterin bulunduğu yapımda, dilerseniz hemen vs moda girerek kıran kırana bir dövüşe başlayabilirsiniz. Ama bizim size önerimiz, şu çok met edilen senaryo modunu denemeniz yönünde olacaktır.(genel yorum)Oyunun online modunda, Versus Mode'takine benzer bir sistem ile karşılaşıyoruz. Dilersek teke tek, dilersek ise ikili dövüşler yapabiliyoruz. Mortal Kombat'ta en nihayetinde bir dövüş oyunu olduğundan, online anlamda çok büyük beklentiler içerisine girmek biraz boş olurdu. O yüzden yapımın online modunun, oyunun türünü kaldırabilecek kalitede olduğunu söylemek, sanırım yeterli olacaktır. Mortal Kombat 9, gerek görselleri, gerek ses efektleri, gerek senaryosu, gerek atmosfersi, gerekse dövüş mekanları ile gerçekten kaliteli bir yapım olmuş. Oyunun senaryo modunun ortalama olarak 5 - 8 saat arasında bir oynanma süresi bulunuyor. Aralığın bu kadar geniş olmasının nedeni ise sizin seçeceğiniz zorluk seviyesinin oyuna max. düzeyde etki etmesi.
Mortal Kombat 9, az önce de belirttiğim gibi görsel yönden oyuncuları memnun edebilecek bir oyun olmuş. Karakter detaylandırmaları, fatalitylerdeki gerçeklik, xray vuruşlarında ortaya çıkan kemik efektleri falan göze son derece hoş geliyor. Ses kalitesi olarakta beklentileri karşılamayı başaran oyunu mutlaka alıp oynamanızı tavsiye ederim. Benim şahsi fikrim bu oyunun Street Fighter 4'ten iyi olduğudur. Unutmayın... Herkes Oyun Oynar!.(notlamaya geçelim)OYUNUN OYNAMA SAATİ 18/24 GENEL PUAN 84
+GRAFİK KALİTESİ
+VURUŞLARDA XRAY MODU
-BAZI KARAKTERLERDE SIKICI YAVAŞ VURMA
-DOVUŞLERDE ÇOK TUŞ KULLANILMASI
American McGee'yi bilmeyenler ve Alice'ten sonra takip etmeyenler için kısa bir hatırlatma paragrafı açayım. Efendim kendisi aslında köklü bir oyuncudur ve Wolfenstein 3D ile bu piyasaya "tester" olarak adım attı. Aynı yıl içinde Doom için haritalar tasarlayan McGee, Hexen ve Quake serilerine de katkıda bulundu ve 2000 yılında Alice'i baştan yarattı. Alice ile oldukça tanınan McGee; Scrapland ve Bad Day L.A. ile kariyerini ilerletemedi çünkü ikisi de Alice'in yarattığı "başarıyı" getiremedi. Hatta Bad Day L.A. ile %28 not ortalamasına düşen McGee resmen dibe çöktü. Grimm ile itibarını az da olsa toparlayan McGee'nin ne yapması gerektiği belliydi: Öze dönüş. Neyse ki EA bu konuda kendisine şans tanıdı ve yeniden huzurlarımıza çıktı.Şunu baştan açıklığa kavuşturalım: Ben masallarla büyüdüm ve her masala karşı konulmaz bir sempati beslerim. Hayalgücümü zorlayan durumları her gün yaşayan karakterlere imrenirim; onların yerinde olmak için neler vermem ki... American McGee's Alice'in bu yönden çok önemli bir yeri var benim için. Beni tam kalbimden vuran bir oyundu; Alice'in çay partisini bir kan gölüne çeviren ve bunu en çarpıcı şekilde yapan oyun kalbimin bir köşesini kaptı; yetmedi, yapımcısı American McGee benim için Hideo Kojima'nın bir basamak altına oturdu. (Aynı dönemde Metal Gear Solid'i de alıp ambalajını hunharca parçalayıp oynamıştım.) Hatta İngilizce dersinde cümleleri Chesire Cat'in ağır İngiliz aksanıyla okumaya çalışır hale gelmiştim. E haliyle Madness Returns'ün ilk haberini ve resimlerini gördüğümde sevinçten çılgına döndüm ve o gazla ilk oyunu tekrar kurup bitirdim. Artık yeni terapi seansım için hazırdım(puan)KAÇ SAAT OYNANARI 2/24 GENEL PUAN 50/100 +Grafik guzeliği -hikaya eksikliği
Tom Clancy’s Ghost Recon: Future Soldier için beta testi Xbox 360'ta olacak.
Ubisoft firmasından gelen açıklamaya göre Tom Clancy’s Ghost Recon: Future Soldier oyunu Ocak 2012'de satışa sunulacak. Tom Clancy’s Ghost Recon: Future Soldier betasını oynayabilmek için oyuna ön sipariş verebilirsiniz veyahut Tom Clancy’s Splinter Cell: Conviction'a sahip oyuncular oyunun beta testini yapabilir. Betas testinde oyunculara oyunun temel özellikleri sunulacak. Maalesef oyunun betası sadece Xbox 360 için planlanmış ve diğer platformlarda beta testi sunulmayacak
Fable 3 29/10/2010 tarihindi (Microsoft Game Studios)
Trafından uretilmiştir."Yatağımdan zorla kaldırılıyorum. Sadık
hizmetkarım
ve
arkadaşım
Jasper, giysilerimi
hazırlamış
, telaşlı bir şekilde başımda dikiliyor. Bense biraz daha uyumak
istiyorum
. Pijamalardan arınıp kendi giysilerimi giyiyorum. Artık büyük abimin saçmalıklarına dayanamıyorum ve... Bunun için bir şeyler yapmaya karar veriyorum. Endüstri çağında bir
yeni
devrim yapmayı
istiyorum
! Biliyorum ki, bu
yolda
yalnız değilim... Önümde
yeni
bir
yaşam
,
hayati
kararlar, uzun ve zorlu bir
yolculuk
..."
Tavuk sote
Fable 2'den elli yıl sonra Kral Logan, herkesi bir nevi
yaşamından
soğutmuştur, zor
hayat
şartları insanları
isyan
etme noktasına getirmiştir. Zaten endüstri çağı, tüm zorlukları ile gelmiştir, bununla beraber despot kralın
istekleri
, baskıları, hatalı kararları, komşu topluluklara zulmü, acımasızlığı zoraki bir devrim hareketini çağırmaktadır. Bu oluşumu yönetecek, yönlendirecek, herkesi bu emelde birleştirecek birisi varsa... O da biziz! Prensimiz çok yaşa!
Kısa bir hikaye anlatımından sonra, önümüzde menümüz.
Hızlıca
prens mi prenses mi olacağımıza karar verip,
oyunun
içinde buluyoruz kendimizi. Çok hoş kurgulanmış bir videonun ardından yatağımızdan kalkıp, devrim için adım adım yürümeye başlıyoruz. Önceki
oyunun
50 yıl sonrasının değişikliği kendini direkt belli etmekte. Her tarafta sıkışık yapılar, makineler,
işçiler
bulunmakta. Lionhead, bu farkı başarılı bir şekilde belli etmiş. Bununla beraber standart masalımsı Fable çizgisini de
korumayı
başarmış. Gelişim gösteren o kadar nokta var ki nereden başlamalı...
Büyük değişiklikler
Ö
ncelikle
oynanıştan söz etmek
istiyorum
. Fable'nin üçüncü
oyununda
göze çarpan değişiklikler var. Bu yapımda, artık masal havasından biraz sıyrılıp, gerçek dünyanın yüzünü görmeye başlıyoruz. Ki ana görevimiz de bunu gösteriyor. Yan görevlerimiz de yine çok fazla, bu havayı yakalamak
istiyorsanız
, birebir. Bu ana ve yan görevler kesinlikle iyi bir yaratıcı yazım takımının elinden geçmiş, yaratıcı ve
keyifli
olmuş. Görevlerimizin yeri yönü yine eski
oyunlardan
kalma ışıklarla bizi yönlendiriyor.
Oyunumuzda
yine iyi ve kötü kararlar etkili. Verdiğimiz iyi niyetli kararlar iyi moral kazanmamıza, kötü kararlar
ise
korkulan biri olmamızı sağlayabiliyor. Koskoca Albion da bizim hareketlerimizden direkt etkileniyor. Bunlar direkt olarak
oyunla
etkileşim içinde.
(PUAN)Kaç saat oynanır 19/24 GENEL PUAN 88/100
Tek kişilik senaryo hakkında konuşmayacağım çünkü olacak olan şu:koşacağız,ateş edeceğiz,siper alacağız ve oyunun sonuna doğru emin adımlarla ilerleyeçeğiz.
Epic games'in asıl amacı daha iyi grafik,daha iyi bir oynanış deil:multiplayer alanında oyunun lider konumda olmasını istiyor.Hatta bunu sağlamak için oyunun çıkış tarihini altı ay ileri attı.Gears of War serisinin ayakları her zaman yere sağlam bastı.İlk oyun bomba gibiydi.İkinci oyun da ayni.Ne var ki ikinci oyunun multiplayer kısmı biraz ''tırt''tı.Neden diyecek olursanız sunucu sorunları vardı diyip işin içinden çıka bilirim.Epic Games bu sefer sağlam bir atılım yapıyor ve dedicated sunucuları devreye sunuyor.
*Pendulum Lancer
Makineli tüfeğin altına bıçağı takın olsun size oyundaki en acayip silahlardan bir tanesi.Bu silah garip: Çünkü ''B'' tuşuna uzun süre bastığınızda,adamınız bir amerikan fubolu oyuncusu gibi koşmaya başlıyor ve önune çıkanı koçaman bıçağa saplıyor.Koşarken nasıl vurulmayacaksınız sizi fark edenler sizden nasıl kaçmayacak,bunları ancak oynarken goreceğiz.
TANSİYON OLÇER * * * * *
+Tansiyon olçer 5 yıldızdan oluşur.Oyunun beklentisine gore duşer veya yukselir.
Eidos Interactive tarafından 2008 yılında duyurulan ve bir iki ertelemeyle geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan Just Cause 2, ‘open-world’ tarzıyla bol aksiyonun birleştiği bir yapım olarak karşımızda. İncelemeye başlamadan önce şunu belirtmek isterim; aksiyon konusunda Wheelman bile bu oyunun yanında durağan kalabilir, eğer bu kadarı size fazla gelirse yazıyı okumaya hiç başlamayın ve oyundan sadece uzak durun.
Yapımcılığını İsveçli Avalanche Studios ve Eidos Interactive’in üstlendiği Just Cause 2’de, ilk oyundaki gibi Rico Rodriguez’i kontrol ediyoruz. Oyunun adı gerçekten yaşanmış bir savaştan, Operasyon ‘Just Cause’tan geliyor. Asya’da bulunan Panau isimli tropikal adaya hükmeden kötü diktatör Pandak Panay’ı devirip, özgürlük getirmek için mücadele edeceğiz. Birleşik Amerika, bu görevi gerçekleştirmek için 80’li Hollywood’tan fırlama Rico’yu görevlendirir, biz de bu görevde ona eşlik edeceğiz.
DENIZ, KUM, GÜNEŞ VE KAOS
Crysis’teki o müthiş adayı hatırlarsınız, balta girmemiş ormanlar, tertemiz deniz ve kumlar. Panau’da da aynı manzaralara rastlayacak, hatta beton örtüyle kaplanmış şehirler ve karlı dağlarda da bulunacaksınız. ‘Open-world’ tarzının hakkını vermiş Just Cause 2, içinde bulunduğunuz bölgeye harita demek haksızlık olur, resmen sanal bir dünya kurulmuş. Önce ‘open-world’ü bilmeyenler için, bu terimi açalım; bu türde oyunlarda özgür bir oynanış hakimdir. Büyük haritalarda, yaptığınız görevlerin yanında dilediğiniz gibi at koşturabilirsiniz. GTA bu türdeki oyunların en başarılısı bilindiği gibi.
Just Cause 2 de, özgürlük konusunda sınırları zorlamış, Panau isimli bu kocaman haritada gidip görebileceğiniz birçok yer var. Rahatça gezebilmeniz, görev yerlerine sıkılmadan gidebilmeniz için araç sürme imkanınız da bulunuyor. İster karadan, ister denizden, ister havadan, her türlü ulaşım mümkün. Helikopterden, otomobillere, deniz motorlarından, motosikletlere birçok aracı kullanabilirsiniz. Böylesine geniş topraklarda araç kullanımı olmasaydı, oyun çekilmez bir çileden başka bir şey sunamazdı.
Görev sistemi GTA serisini andırıyor, harita üzerinde belli yerler var ve istediğinize istediğiniz zaman gidebiliyor, görevinizi alıyorsunuz. ‘Şu kişiyi öldür’, ‘şu kişiyi kurtar’, ‘şurayı yok et’ gibi klişe görevler veren görev yerleri dışında bir de ‘kara borsa’ bulunuyor Panau’da. Elinizde bulunan ekipmanları geliştirebiliyor, yeni silahlar ve araçlar alabiliyorsunuz. Bunları bedavaya getiremiyorsunuz tabi, Just Cause 2’nin temelini oluşturan aksiyonun en büyük meyvesi olan ‘kaos’ puanlarıyla kara borsadan malzeme alıyorsunuz. ‘Kaos’ puanını, adından da anlaşıldığı gibi ortalığı karıştırarak kazanıyorsunuz. Çevreye verdiğiniz hasar, patlattığınız araçlar, öldürdüğünüz düşmanlar size ‘kaos’ puanı olarak geri dönüyor. Ayrıca haritanın birçok yerinde sandıklar bulunuyor, buralardan yeni silah temin edebiliyor ve elinizdeki silahlara mermi bulabiliyorsunuz.
Dinlen-iyileş yöntemiyle sağlığımızı koruduğumuz oyunda, sağlık kutularına ve ecza dolaplarına rastlıyoruz. Aldığınız görev gereği gittiğiniz yerlerde karşılaşacağınız sağlık kutuları, genelde işinize yaramayacak, çünkü Rico oldukça zor ölüyor, çok fazla abartıp 20 kişinin arasına dalmazsanız tabi.
KESKIN KANCA, SAHIBINE YARAR
Genel hatlarıyla ilk oyuna benziyor Just Cause 2, özgür oynanış ve kurgusuyla. Ancak öyle bir fark var ki, görüntüsü küçük ama etkisi büyük. Rico’nun sol elinde bulunan kanca sayesinde yapamadığımız görev, girmediğimiz macera kalmıyor. Karşınızda bir gökdelen mi var, sorun değil kancayı duvara gönderin ve en tepeye çıkın. Dağın zirvesine mi ulaşmanız gerekiyor, kanca yine yardımınıza koşuyor. Uçurumdan aşağıya düşerken, paramparça olmamanızı da kanca sağlıyor, tabi bir de bitmek bilmeyen paraşütü var Rico’nun. Araç ve deniz motoru kullanırken, helikopterden atlarken ve bunun gibi faaliyetlerde bulunurken ‘space’ tuşuna basıyorsunuz ve açıyorsunuz paraşütü. Elinizi korkak alıştırmayın, yolda koşarken bile açmaya çalışın, nasıl olsa bitmiyor.
Kancaya geri dönelim tekrar, sadece tırmanma işlerinde yardımcı olmuyor bu alet. Düşmanlarınızı yakalayıp fırlatabiliyor, hareket halindeki araçlara atlayabiliyorsunuz, hatta bir arabanın tepesinden diğerine geçiş yapabiliyorsunuz. Gökyüzünde size mermi yağdıran düşman helikopterleri bile tehdit olmaktan çıkıyor, kancayı gönderip kendinizi helikoptere çekebiliyorsunuz, sonra ister patlatın ister ele geçirin. Kancalı ipiniz sadece çevreye dehşet saçmak için değil, can sıkıntısını gidermek için de kullanılabilir. Sürekli koşuşturma ve bol aksiyondan sıkıldığınız zaman binin bir araca, arkasına da bağlayın bir el arabası, şehrin altını üstüne getirin. Sağda solda aracıyla kalan olursa, çekici görevi gören kancanızla yardım edin.
2006 yapımı Just Cause, bol aksiyonuyla gündemde kalmış ve en büyük artısının saf aksiyon olduğu söylenmişti. Karakterimize kancalı ip desteğinin gelmesiyle, dozunu aşmış olan aksiyon tamamen kontrolden çıkmış. Senaryo ve kurgu tam anlamıyla ikinci planda kalmış, ara sıra gelen iki-üç ara video olmasa kurgu diye bir şeyden bahsedemeyeceğiz zaten. Senaryoyu anlamış olmanız, görevleri neden yaptığınızın farkında olmanız veya amacınızın ne olduğunu bilmenizin hiçbir önemi yok. Etrafa zarar verin, kaos çıkarın, patlatın, yok edin ve öldürün.
Yapımcılar sadece aksiyon olsun diye düşmanlarınıza birer yapay zeka yerleştirmeyi de es geçmişler. Patlayıcı maddelerin yanında durmayı kendilerine hobi edinmiş olan, bazen saklanmayı akıl etseler de genelde açık hedef olmayı tercih eden, elinizdeki kancayı gördüğü halde hiçbir şekilde kaçmaya çalışmayan askerlerle dolu bir düşman grubu sizi bekliyor. Kendi canlarını bile korumayı bilmeyen bu askerlerin, kendi aralarında organize olup sizi zor durumda bırakacak saldırılar yapmalarını
beklemek, çok da gerçekçi bir tavır olmaz.
Şimdi gelelim asıl bombaya, biliyorsunuz ki Just Cause 2 sadece Vista ve Win 7’lerde çalışıyor ve XP desteği yok. Bu nedenle birçok eleştiri alan yapım, DirectX 10 destekli grafikleriyle de görsel bir şölen sunamıyor. Aslında efektlerin kalitesini es geçemeyiz, özellikle gün batımı efekti olağanüstü hazırlanmış. Ekrana ve gözünüze vuran gün batışı kızıllığı, ağaçların arasından süzen güneş ışınları Crysis gibi oyunlarla karşılaştırılacak türden. Avalanche Engine 2.0 grafik motorunu kullanan yapımcılar, denizi de oldukça gerçekçi hazırlamış. Crysis’ten beri gördüğüm en iyi ve en gerçekçi su efektleri diyebilirim. Oyunda denizi gördüğünüz zaman gerçekten yüzmek istiyor, suya girdiğiniz zaman da gerçekten yüzüyormuş gibi hissediyorsunuz.
Göze hoş gelen bu efektlerin yanında, kaplamalar ve ufak detaylar biraz sırıtıyor. Çevre detaylarına çok önem vermemişler ve şehir tasarımları da biraz başarısız olmuş. Deniz, kum, dağlar, tepeler hoş ancak binalar hep birbirine benziyor. Havok fizik motorundan da faydalanan Avalanche Studios, hasar modellemesinde vasatı aşamamış. Araç sürüş deneyimi ve kontrolleri de gerçekçilikten uzak, zaten oyunun genel olarak kontrol sorunu var, bu sorunun PC’ye özel olduğunu söyleniyor bazı yerlerde. Yapımı konsolda oynama imkanım olmadığı için böyle bir şeyi bizzat doğrulayamıyorum.
Seslendirmeye hiç girmek istemiyorum, tek kelimeyle rezalet. Diyaloglar çok yapmacık, hele ki Rico’yu seslendiren kişi işine hiç özen göstermemiş, kimse söylemedi herhalde başkarakteri seslendirdiğini. Araçlardan çıkan sesler, oyuncak arabaları andırıyor, müzikler ise eski aksiyon filmlerinden çalıntı gibi. Optimizasyon konusunda da sıkıntı arz ediyor Just Cause 2, normal sahnelerde ki bu sahneler çok nadiren ekrana geliyor, 30 ‘FPS’ ortalamayla oynuyorum. Ancak aksiyon dozu arttığında, patlamalar ve çatışmalarla birlikte 20’lere kadar düşüyor bu oran. Ara sıra gerçekleşen yavaşlamaları da unutmayalım tabi.
BU AKSIYONA KALP DE DAYANMAZ GÖZ DE
Yazının başında belirttim, eğer saf aksiyon tutkunu değilseniz yazıya hiç başlamayın diye, ama beni dinlemeyip yine de okuyanlar için burada da belirteyim; bu oyun size göre değil. Sağı solu patlatıp, senaryoyu umursamadan düşman avlamak istiyorsanız, sürekli araba takipleriyle adrenalin yaşamak sizi eğlendiriyorsa Just Cause 2’ye göz atın. Prototype ile aksiyonda kapışacak düzeyde olsa da, kurgu ve senaryo konusunda yanına yaklaşamaz. Boş bir senaryoyu, akılda kalmayacak olan bir oyun deneyimini önemsemeyip anlık eğlence isteyenler için Just Cause 2, çerez tadında bir yapım.
Puan: 6/10
Kızgın kumların üzerinde yükselen ihtişamlı yapılar,
güzel
bir prenses,
güçlü
bir prens ve savaşma hırsıyla donatılmış askerler… Bunlar, Prince of Persia'nın özünde var olan en önemli unsurlardan. Ne var ki bir eşeğin peşine düşmüşken, tesadüf eseri
yaşam
ağacının koruyucusuyla karşılan son prensimiz, bildiğimiz kahramanı alıp götürmüş, yerine daha
basit
, mizahi yönleri fazlasıyla ağır basan ve ölmek nedir bilmeyen bir karakteri getirmişti. Kullanılan bu
yeni
konsept, benim hoşuma gitmiş olmasına rağmen, çoğu yönden başarılı değildi; en temel nokta olarak çok
basit
bir oynanışa sahipti. Peki, bundan sonra ne olacaktı?
2008 yılında çıkan Prince of Persia, yapımcıların deyimiyle "
yeni
bir başlangıçtı ve önceki serilerle alakası yoktu." Puan ortalaması olarak 80'in üzerini tutturmasına rağmen, yine de yüzleri güldürmeyi başaramadı. Bu da Ubisoft'u eski malzemeler üzerinde yoğunlaşmaya geri itti. The Forgotten Sands, ilk ve ikinci prens oyunlarının arasındaki bir dönemde,
hayatta
kalma mücadelesini gözler önüne seriyor.
Prens, The Two Thrones'dan aşina olduğumuz kıyafetiyle atının üzerinde rüzgârı
yararak
ilerliyordu. "Neden bu kadar acele ediyor" demeye fırsat bırakmadan, kamera yükselmeye ve kapsadığı alan da genişlemeye başladı. Kumların üzerinde binlerce asker savaşıyor, dev top mermileriyle sarayın duvarları dövülüyordu. Kısa süre animasyon videonun ardından kontrolü ele alıyoruz ve eski tarza dönüş yaptığımızı anlıyoruz, "ama sanki fazla benzer oldu bu oyun."
Rutin işlere geri dönüş
Önce birkaç düşman pataklama, ardından duvardan yürüme, sonrasında zıplama ve en nihayetinde de kılıç kullanarak aşağıya doğru inişe geçme. İşte ilk yapacaklarımız ve oyunun temelini oluşturan unsurlar. Bulmacalar da geri dönmüş. Bazen çok basit, bazen de üzerinde durup düşünmeniz gereken parçalar var. Tabii ki bunlara bazı eklemeler de var; gelişim ağacı gibi. Şimdi biraz detaya inelim.
Düşmanlarımız ilk etapta güçsüzler. Bölüm geçtikçe daha güçlüleriyle de karşılaşıyoruz. Dövüş animasyonları pek şık değil. Estetik yoksunu saldırılar, bazen değişen kamera açılarıyla göze hoş gelebiliyor, ancak sonrası yok. Düşmanların üzerinden sanki bir metale vuruyor gibi kıvılcımlar çıkıyor. Kan kullanılmamış ki, oyunun şiddet seviyesinde bir nebze kırpılmaya gidilmek istenmiş olabilir. Boss dövüşleri, haliyle daha görkemli. Kimisi çok hızlı hareket eden, kimisi ise sabit bir noktada kalarak uzluvlarını devreye sokan canlılar. Hepsinin kolay bir öldürme yöntemi var. Tabii ki bu türden başka oyunlar da oynadıysanız, bu tip yöntemleri öğrenmeniz çok kolay olacaktır. Üzerinize hızla gelen bir yaratığın, aniden yan tarafa kaçarak duvara çarpmasını sağlayabilir, sersemlediği sırada da saldırarak hakkından gelebilirsiniz örneğin.
Tabii ki yaptıklarımız bize gelişim puanları olarak geri dönüyor. Bunları kullanmak istediğimizde; sağlık barımızı artırabilir, yeni vuruş teknikleri elde edebilir veya özel güçlerden birine sahip olabiliriz. Dövüş esnasında her tür yardıma ihtiyacımız var. Örnek vermemiz gerekirse; kayadan bir kola sahip olabiliyoruz.
PUAN 6/10
2010'un en iyi Skate oyunu SKATE 3
Skate 3'teki Shark parkı hiçbir zaman unutamam.O kadar atrenalin saçıyorki hiç unutamıyorum ..Hatta o üniversite alanı duvarların üzerlerinde saatlerce kayıyorum..Grafikler soz konusu bile olamaz ..Yani L.A Noire kadar olmasada insanların yüzleri o kadar güzel.Üniversite alanında bir tane Shark var onun uzrinden binlerce atladım ve binler düştum o kadar güldüm ki inanılmaz eylenceli 100% Pure Adrenaline dolu .Size tamsiye bu oyunu oynamadıysanız kesinlikle bir an önce oynayın ..
Skate3'teki Monster Skate Parkı hiç unutamam..Okadar guzelbir parktıkı parkı açtığım gün saat 10 sabah 4 kadar oynadım.EA sana güveniyoruz bu sefer daha büyük harita daha kolay hariketler yapacağınızı his ediyorm.
GENEL NOT
9/10
+Grafikleri o kadar muhteşem 2010 yakışır
+garitalat güzel fakat daha büyük ola bilirdi
+Kendi istediğiniz gimi tasırm yapılması(YAZMAYI UNUTUM xD) -hariketlerin yapımı zor olması
F1 2010 İnceleme
F1'deki carier mod oyunun en güzellerinden biri codemasters oyunu yapmayı becerdi denile bilir 3 platform çıktı Ps3,Xbox360 ve pc.Oyunu ilk açtığınızda onunuze başvurular geler 1 sezon 2 sezon yada 3 sezonluk bu sesozların içinde BW,Lotus,Honda vs.Gibi arabalar bulunuyor.Yarışa başlamadan size sıralama turlarında 15 yarışta ise 10 gelmeniz soylenir bunları apmazsanız az XP sahibi olursunuz.. Yarışları onde bitirirseniz daha fazla XP sahibi olup level atlarsınız.Yarışa başlamadan once önünüza çıkan easy butonuna tıklayarak arabanızın kaza yaptığında parçalanması için ayarları off on'a ğecirin.
ani olur ya, izlediğiniz bir filmde, dinlediğiniz bir şarkıda bir parıltı yakalarsınız ve dersiniz: "Bu mükemmeldi, ruh vardı bunda ruh." Portal ilk çıktığında tam olarak bu tepkiyi aldı. Çoklu oyuncu desteği yoktu ve tekli oyuncu seçeneği sadece 2-3 saat sürüyordu. Mod desteği vardı belki ama bu değildi tüm oyun basınından 90 ortalamasını almasını sağlayan. Ruh vardı oyunda, her tarafına mükemmellik işlenen, içine çeken bir oynanışa sahip, aynı anda hem basit hem de zorlayıcı olabilen, dengeli bir oyundu Portal. Ve emin olun, elimizdeki oyun bunların kat kat ötesine geçmiş bir yapıt.
İlk oyundan çok farklı bir oyun bekleyenler (ki var mı dünya üzerinde böyle biri yahu?!) bu beklentilerine elveda diyedursun; biz, harikulade tasarlanan, her birinde ayrı bir zekanın parıltısını açıkça görebildiğimiz bulmacalara dalıyoruz yine. Oyuna eklenen mekanikler bulmacaların çok daha zorlayıcı olmalarını sağlayabilecekken ekip (Super Meat Boy gibi) klavye zorluğuna yönelmek yerine insanları düşünsel zorluğa itmeye karar vermiş. Oyunun zor olmasını sağlayan tek şey sizin kaçırdığınız bir nokta, kafanızda yanmayan bir ampul oluyor. Eğer iyi bir gözlem yeteneğiniz varsa Portal 2 sizin için bir nebze daha kolay olacaktır. Ancak buradan oyunun durağanlaştığını veya aksiyonunun eksik kaldığını düşünmeyin, onlar da yerli yerinde; sadece devreye gireceği anı kolluyor.
Bilim adına, her yerde...
Chell'in yine başrolde olduğu Portal 2'ye Wheatley adında minik mavi bir robot katılıyor. Bu minik mavi gözlü şirin şey, İngiliz aksanı ile gevelediği şeylerle Aperture Science dehlizlerinde sizin neşe kaynağınız olacak. GLaDOS ise her zamanki gibi esprili kişiliğini koruyor. Kendisini yok ettiğimiz için biraz sinirli olsa da bilim için her şeyi gözardı ediyor ve bize yeni testler sunuyor. Canım ya...
"We're going to have fun... with science."
Ah, tabii ki; oyunun ilk çıkan videolarında görülen P-body ve Atlas da yukarıdaki karakterlerin yanlarında olmalılar. Valve, usta olduğu karakter yaratma alanında (bence) çığır açarak sizin kontrolünüzdeki bir robota dahi bir karakter ekleyebilmiş. Robot ya, ruhsuz metal yığınları... Ancak Valve'ın sihirli değneği olsa gerek oyundaki tüm robotların kendilerine ait bir ruhu, bir karakteri, sevdikleri, nefret ettikleri, yapmaktan hoşnut duydukları şeyler var ve bunları size doğal olarak hissettirebiliyorlar. Ya da ben fazla safım, İngiliz aksanı ile konuşan bir robotun bir kuştan korkup kaçmasını keyifle izleyebiliyorum. Bilmiyorum...
Atlas ve P-body oyunun çoklu oyuncu kısmında rol alıyorlar ve onlar da GLaDOS tarafından teste tabi tutuluyor. Açılabilecek portal sayısı 4'e çıkınca aldığınız zevk ve bulmacaların karmaşıklığı da 4'le çarpılıyor. Köprüler, zıplatıcılar, yerçekimini yokeden alanlar, barikatlar, jeller derken kafanız bir anda duman olabiliyor. Tabii bir de demin açtığınız portalın rengini hatırlayamayıp yanlış renkte portal açmak ve iki robotun cenazesine şahit olmak var. Neyse ki robotlar kolay yapılabilen varlıklar (ben de anlamadım ne dediğimi, idare ediverin (: ) ve GLaDOS'un bol yedek parça stoku var. Bu oyunda ölmeniz can sıkıntısına, bunalımlara ve kara kara düşünmelere değil, tam tersine bol bol kahkahaya neden oluyor. Yanlış bir yerden "Geronimo!!!" eşliğinde zıplayan bir robotu görmek, inanın tüm stresinizi kökten yok edecektir. Hele bir de mikrofonla iletişim halindeyseniz sizi çok zevkli bir 4-5 saat bekliyor. Mikrofonunuz yoksa üzülmeyin, Valve bu konuda yapılabilecek en iyi sistemi oturtmuş ve "Şuraya bak!", "Şuraya portal aç." veya "Bak 3 saniye sonra şunu yapıyorum hazır ol." demek oldukça kolay hale gelmiş. Karşınızdakinin sesini duymak ise elbette daha iyi bir seçenek ancak Portal 2'nin burada çuvalladığı bir alan var: Bölümler yüklenirken konuşmanız karşı tarafa gitmiyor. Steam üzerinden "Voice Chat" yapmanız ise oyun içindeki seçenek yüzünden olanaksız. Bu konudaki tek sorunun bu olması açıkçası çok büyük bir eksi değil ancak konuşmamızın non-stop iletilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Güzel bir hayal ancak Chell, ne yazık ki, Gordon abisine çekmiş.
Eğer yazılarıma biraz baktıysanız oyunlarını konsollara uygun olması için basitleştiren, içindeki özü çıkaran kısacası oyununu direk darağacına gönderen firmalardan (ve dolayısıyla bu oyunlardan) nefret ederim. Neyse ki Valve onlardan biri değil. Zorluğu dengeli dağıtması ile her türden oyuncunun her platformda iyi oynayabilmesini sağlamış Valve (oyunun PS3 versiyonunu test etme fırsatım olmadı ancak sorduğum kişilerin ortak görüşü kontrollerin kusursuz olduğu yönündeydi). Ancak burada da değişik bir sorun karşımıza çıkıyor; neredeyse her "chamber" sonrasında yükleme ekranı görüyorsunuz. Sanırım konsolların bellek kısıtlaması yüzünden alınmış bir karar bu ama bir noktadan sonra baydığı da bir gerçek. Yükleme sürelerinin kısa olması ise bu suçu nispeten hafifleten bir durum.
Burada çok yalnız kalmıştım, sesini duymak iyi oldu. Şaka tabii ki. Senden nefret ediyorum.
"14 saat oynadık, bitti mi yani?" dediğinizi duyar gibiyim. Şu an için durum böyle ne yazık ki. Ancak bir süre sonra her tarafta oyuncuların hazırladıkları haritaların bulunduğunu göreceksiniz. Hal böyle olunca da 15 saat sonsuza giden bir limit olacak.
Sizi bilmiyorum ancak benim içimde küçük de olsa "Portal 2 acaba bu kadar şaşalı bir çıkışı kaldırabilir mi?" kuşkusu vardı. Valve'a bir an için bile olsa güvenmediğim için kendimi kınıyorum ve laflar hazırladım. Ben bu lafları kendime sayarken siz de 2011'in ve Valve'ın "şu anlık" en iyi oyununa kendinizi bırakın. "Geronimo!!!!"
TRGamer Puanı
9,5
Editörün Seçim
Test Drive Unlimited 2'ye yeni DLC geliyor
Test Drive Unlimited 2'nin Xbox 360'a özel yeni ücretsiz indirilebilir içeriği "Exploration Pack" adı altında geliyor. İndirilebilir içeriğin 16 Ağustos'ta indirilebilir hale geleceği de kesinleşti. Bu indirilebilir içeriğin neleri kapsadığını merak ediyorsanız, haberin alt tarafına sizleri almamız gerekiyor.
Yenilikler
Extreme Convoy ve Timed Convoy adında 2 yeni görev tipi ve 20 yeni görev.
2 yeni araba: Lancia Stratos version Rally ve Dodge Charger 1969
3 yeni Discovery seviyesi
Stratos için 2 yeni Multiplayer Yarış
Geliştirmeler
Oyuncular artık ödül arabaları satabilecek.
Yolcu olarak gezdiğinizde yollar artık "keşfedildi" olarak işaretlenecek.
Çoklu oyunculu seçeneklerin ödül sayısı arttırıldı.
Çoklu oyunculu sistemde "Ranking" yarışlarında arabalar sınıflara ayrıldı.
Serbest sürüş kısmında yazan oyuncu isimleri güncellendi ve daha temiz görünebilir hal aldı.
Bütün bunların haricinde, oyunda yer alan bazı hataları da ortadan kaldıracağı bildirilmiş.